Sıla, eski Yunan mitolojisine olan ilgisiyle tanınan bir üniversite öğrencisiydi. Araştırmaları sırasında, Zeus'un hikayelerini incelemeye karar verdi. Özellikle mitolojide Zeus'un insanları farklı maceralara sürüklediği efsaneler dikkatini çekiyordu. Bu tutkusunu daha geniş kitlelere ulaştırmak isteyen Sıla, bir blog sayfası açtı. Burada, efsanevi hikayeleri gereksiz müstehcenlikten arındırarak, sadece bilgilendirici ve eğlenceli bir biçimde yeniden yazdı.

Bir gün, en sevdiği kafede otururken, blogunun nasıl daha fazla ilgi çekebileceğini düşündü. Aklına, mitolojiyi modern yaşama uyarlayarak yazacağı bir dizi geldi. İlk hikayesini Zeus ve insanlar arasındaki bağ üzerine kurdu ve olayları kurgusal karakterlerle zenginleştirmeye karar verdi.

Zeus'un bilgelik dolu maceraları, Sıla'nın kaleminde farklı bir boyut kazanıyordu. Okuyucular onun anlatımıyla, kendilerini antik zamanların içinde hissediyor, efsanelerdeki kahramanlarla yan yana yürüyormuş gibi hayal ediyorlardı. Sıla, her hikayenin sonunda, okuyucuları daha fazla keşfe yönlendiren sorular soruyor ve mitolojinin derinlerine inme isteği uyandırıyordu.

Zamanla blogu, yalnızca mitoloji meraklılarının değil, genel okuyucuların da ilgi odağı haline geldi. Sıla'nın en büyük hayali, bu hikayeleri bir kitapta toplamaktı ve bu yolda emin adımlarla ilerliyordu. Okuyucularına mitolojiyi sevdirirken, aynı zamanda onların hayal gücünü de genişleten Sıla, hep daha fazlasını paylaştı. Bu serüven, onun tutkularını ve yaratıcılığını besleyen ilham verici bir yolculuğa dönüştü.