Ahmet, uzun zamandır üzerinde çalıştığı projenin son aşamasına gelmişti. Kafasındaki düşünceleri birleştirirken bazen tamamen dağılmış hissettiği günler oluyordu. Bu günlerde sık sık dışarı çıkıp temiz hava almak onun için bir ritüel haline gelmişti. Rüzgar saçlarında nazikçe eserken, düşüncelerini derinleştirip yaratıcılığını artırıyordu.
Bir akşamüstü yine parkta yürürken, yan bankta oturan Aliye'yi gördü. Aliye, parkta kitap okumaya gelmişti; derin bir konsantrasyonla okurken, Merhaba diye seslendi Ahmet. Aliye, gülümseyerek bakışlarını kitaptan kaldırıp Ahmet’e döndü. Bu iki eski arkadaş, hem sohbet ederek hem de kendilerine yeni perspektifler katarak zaman geçiriyorlardı. Her ikisi de farklı hayatlardan geçip, benzer duygularda buluşuyorlardı.
Ahmet, "Bugüne kadar projede zorlandığım her an bu parkta soluğu aldım," dedi. Aliye, "Bazen yavaşlamak ve durup düşünmek gerekir," diye yanıtladı. Bu konuşma Ahmet’e yeni bir aydınlanma getirdi ve projesi için farklı bir bakış açısı kazandırdı. Belki de en iyi fikirler, yoğun ve hızlı tempodan sıyrılıp sakinleşildiğinde geliyordu. O akşam, Ahmet eve dönüş yolunda yeni fikirlerle doluydu ve içsel bir huzur hissetti. Aliye’nin tavsiyeleri, ona hem projede hem de hayatında yavaşlamanın ve düşünmenin önemini hatırlatmıştı. Böylece, yaşamındaki zorlukları sabırla aşabileceğini fark etti.
Parktaki bu basit karşılaşma, Ahmet için zihinsel bir yenilenme olmuştu. Artık, her zorluk karşısında sabır göstermenin ve durup düşünmenin değerini biliyordu.