Umut Limanı'nda bir akşamüstü yanaşan vapurun düdüğü, sahil kasabasının dinginliğini bir anda canlandırdı. Denizden gelen hafif esinti, limandaki balıkçı teknelerinin yanından geçerken etrafa taze balık kokusu yayıyordu. Umut, kasabanın en eski kafesinde oturuyordu. Pencereden dışarıya bakarken, maviliklerin derinliklerine dalmıştı.

Uzun süredir uzak kaldığı, fakat her daim özlediği bu küçük liman kasabasına dönmüştü. Çocukluğunun geçtiği mahallelerde dolaşıyor, anılarını tazeliyordu. Sahil boyunca yürürken, eski dostlarla karşılaşmak, ona herkesten ve her şeyden daha çok huzur veriyordu.

Bugün de Umut için sıradan bir günü temsil ediyordu. Ancak her zamankinden farklı olan, limana gelen bir misafir vapurdu. Vapurdan inen insanlar arasında birçok turist vardı ve kafelerde boş yer bulmak zordu. Tam da o sırada Umut, karşı masada oturan çocukluk arkadaşı Deniz’i fark etti. Yıllar sonra karşılaşmanın heyecanıyla yerinden kalktı ve ona doğru yöneldi.

Deniz, İstanbul'da iyi bir işte çalışıyordu. Ama küçük kasabasını asla unutamamıştı. İki dost, uzun zamandır görüşememenin verdiği birikmiş özlemle saatlerce sohbet ettiler. Kahkahalar, anılar ve hayaller Liman Kafe'nin dört bir yanına yayıldı.

O gün, Umut ve Deniz, kaybettikleri yılların telafisini yapmaya karar verdiler. Umut Limanı, yeniden kavuşmanın ve dostluğun simgesi olmuştu.