Selma ve Ahmet, yaz tatillerinin bir haftasını doğayla iç içe geçirmek amacıyla dağ evine gitmeye karar verdiler. Burada, şehrin gürültüsünden uzaklaşıp, huzur bulmak istiyorlardı. Evin bulunduğu bölgede, küçük bir yürüyüş parkuru vardı ve bu parkurun sonunda güzel bir şelale yer alıyordu. Bölge halkı buraya "Türk Yapımı Şelale" adını vermişti çünkü doğal manzarası yerli ve yabancı birçok turistin ilgisini çekiyordu.
İlk gün, Selma ve Ahmet, çantalarına birkaç atıştırmalık ve su alarak yürüyüşe çıktılar. Hafif esen rüzgar, ağaçların hışırtısını ve kuş cıvıltılarını beraberinde getiriyordu. Ayaklarının altındaki toprağın yumuşak dokusu, şehir hayatındaki betondan uzakta olduklarının en büyük kanıtıydı.
Yarım saatlik yürüyüşün ardından şelaleye vardılar. Burası, onları adeta büyüledi. Suyun akışıyla çıkan huzur verici ses, onların ruhunu dinlendiriyordu. Ahmet, "Böylesine doğa harikası bir yerin memleketimizde olması ne büyük şans," diyerek hayranlığını dile getirdi.
Selma, şelalenin oluşturduğu küçük göletin kenarına oturdu ve Ahmet'e dönerek, "Bu tür yerlerde daha fazla zaman geçirmeliyiz," dedi. Ahmet de ona katıldı. Doğanın kucakladığı bu an, ikisine de içsel bir huzur verdi.
Günde birkaç saatlerini bu yürüyüşlere ayırıp, her seferinde şelaleye gelerek, tatillerini doğanın verdiği dinginlikle geçirdiler. Bu anılar, onların hayat boyu hatırlayacağı huzurlu bir tatil olarak zihinlerinde yer etti.