Damla Özden, Anadolu'nun eşsiz doğasında, göz alıcı bir belgesel için kameraların karşısına geçmeye karar verdi. Birçok kez seyahat ettiği bu bölgede, keşfetmediği köy ve kasabalar kalmıştı. Bu defa, bütün dikkatini doğanın mucizelerine vermek istiyordu.
Belgesel ekibiyle birlikte yola çıkan Damla, Anadolu'nun merkezine doğru ilerlerken, yörenin el değmemiş güzellikleri karşısında büyülenmişti. Her mola verdiklerinde, farklı bitki türlerini keşfediyor, köy halkıyla sohbet ediyor ve onların hikayelerini dinliyordu.
Damla'nın bu doğal güzelliklere olan hayranlığı, onun ekranlara yansıyan olağanüstü performansını daha da etkileyici kılmıştı. Ekibin çekimlerini gerçekleştirdiği köylerden birinde yaşayan yaşlı bir ninenin elinden içtiği çayın lezzeti, paylaşılan anların değerliliğini daha da arttırıyordu. İşte bu anlar, Damla'nın belgeselinin kalbini oluşturuyordu.
Yörenin tarihi ve kültürel zenginliklerini keşfettikçe, Damla'nın belgeseline olan tutkusu daha da büyüdü. Kameraların ardında ise, sürekli tekrarlanan düşüncesi şuydu: Doğanın sadeliği ve insan hikayelerinin içtenliği, gösterişten uzak bir çekimin en güzel yanını oluşturuyordu.
Her sahne, izleyiciye farklı bir hayat kesiti sunuyor ve Damla'nın Anadolu'ya olan sevgisini gösteriyordu. Çekim ekibi, sonunda hazır hale getirdiği belgeselde Damla'nın bu tutkulu macerasını izleyiciye sunmaktan gurur duyuyordu.
Doğa ve insanı buluşturan bu çarpıcı eser, izleyen herkesi derin bir hayranlıkla baş başa bırakmıştı. Bu başarı, Damla Özden'in doğayla iç içe, unutulmaz bir esere imza atmasına vesile olmuştu.