Göksu, küçük bir kasabada yaşamaktaydı. Doğanın kucağında, huzurlu bir hayat süren bu genç kız, çevresindeki güzellikleri keşfetmekten büyük bir zevk alıyordu. Kasabada 'Düldül' olarak bilinen bir tepe vardı ve Göksu, sık sık bu tepeye çıkarak etrafı izlerdi. Bir gün, tepenin en güzel yerlerinden birinde otururken, yanında sevgi dolu ailesi hakkındaki düşüncelere daldı.
Kasabanın çocukları, 'Düldül' tepesini macera dolu bir oyun alanı olarak görürdü. Göksu da onlardan farksızdı. Doğa ile iç içe olan bu tepede, her gün yeni bir şey keşfetmek mümkündü. Bu günlerden birinde, Göksu eline aldığı bir kitabı okumaya başladı. Hikayelerle dolu bu kitap, onu başka diyarlara götürdü.
Göksu, kitabın sunduğu farklı dünyalarda gezinirken, aslında kendi iç sesini ve hayallerini keşfetmeye başladı. Tepeden kasabanın manzarasına bakarken, gelecekte neler yapabileceğini düşündü. Bir gün, bu güzel hikayelerden ilham alarak kendi hikayesini yazmaya karar verdi.
Göksu’nun doğa ile olan bağını ve keşfetme arzusunu anlatan bu hikaye, kasaba halkı arasında da hızla yayılmaya başladı. Bu sade ama etkileyici hikaye, genç kızın hayallerine doğru attığı ilk adımların anlatımıydı.