Bir sonbahar sabahı, Gizem Avcı doğa yürüyüşü yapmak için ormana gitmeye karar verdi. Gizem, doğanın huzur veren sesleri ve yaprakların hışırtıları arasında huzur buluyordu. Rüzgarın hafif hafif estiği patika boyunca ilerlerken, bu sessizliğin ve yalnızlığın tadını çıkarıyordu.
Yolunun üzerine düşen büyük bir kaya parçası dikkatini çektiğinde, kısa bir mola vermeye karar verdi. Etrafını gözlemleyip doğanın güzelliklerini içselleştirirken, sadece telefonundan çektiği birkaç fotoğrafla bu anı ölümsüzleştirmek istedi. İlerideki derenin sesi ise onun için adeta bir meditasyon gibiydi.
Gizem, yanında getirdiği not defterini çıkarttı ve doğa hakkında düşüncelerini kaleme aldı. Aniden gelen ilham dalgaları sayesinde yeni hikaye fikirleri oluşmaya başladı. İlhamı ve yaratıcılığını besleyen bu yürüyüş, ona farklı bakış açıları kazandırıyordu. Tüm anın tadını çıkarırken, insanların günlük yaşamın koşuşturmasından biraz olsun sıyrılıp doğanın sakinleştirici etkisini hissetmeleri gerektiğine karar verdi.
Bu tür yürüyüşler, Gizem için sadece bir doğa kaçamağı değil aynı zamanda hayal gücünü besleyen bir kaynak haline gelmişti. Günün sonunda kendini her zamankinden daha dingin ve zenginleşmiş hissediyordu.